İstanbul; Roma, Bizans ve Osmanlı olmak
üzere üç farklı imparatorluğun başkentliğini yapmış, yaklaşık üç bin yıllık
kentsel tarihe sahip bir şehirdir. Çeşitli kültürleri bünyesinde barındırmış
olan İstanbul, Dolmabahçe Sarayı, Topkapı Sarayı, Anadolu ve Rumeli Hisarları,
Galata Kulesi, Kız kulesi, Sultanahmet Camii, Rum Ortodoks Kilisesi ve Neve
Şalom Sinagogu gibi birçok tarihi eser barındırmaktadır. Görüldüğü üzere
çeşitli dinlere ait eserleri barındıran bu şehir, bilim, kültür ve sanatı da
merkezinde bulundurarak “Dünya Başkenti” olarak yerini almıştır. Önceleri Yeni
Roma olarak anılan şehir, sonralarda Konstantinopolis adını almış, Türklerin
hakimiyetiyle de İstanbul olarak anılmaya başlanmıştır. Surlarla çevrili olan
bu şehir 1453 yılında Fatih Sultan Mehmet ve onun komutanlığındaki Türk ordusu
tarafından fethedilmiş ve 1923 yılına kadar Osmanlı Devleti’nin başkenti
olmuştur. 29 Mayıs 1453’te Fatih Sultan Mehmet sayesinde Türk toprağı olan
İstanbul, 6 Ekim 1923’te de Mustafa Kemal Atatürk sayesinde düşman işgalinden
kurtulmuş ve özgürlüğüne kavuşmuştur.
“Yedi Tepeli Şehir” olarak anılan bu
şehir, Antik Yunan Döneminde Byzantion adını almıştır. Konstantinopolis adıyla
Roma İmparatorluğunun hakimiyetinde bulunan şehir, Roma İmparatorluğunun
yıkılmasından sonra da Doğu Roma İmparatorluğuna başkentlik yapmıştır. Sonraki
adıyla Bizans İmparatorluğu olan bu devlet 395 yılından Türklerin surları delik
deşik etmesine değin İstanbul’u hakimiyetinde tutmuştur. Asya ve Avrupa
kıtalarını birbirine bağlayan İstanbul, jeopolitik açıdan da oldukça önemlidir.
Doğal limanlarının bulunması, az engebeli toprak yapısına sahip olması,
kültürel eserlerin yanında doğal güzelliklere de yer vermesi İstanbul’un
önemini arttırmaktaydı. İstanbul’un fethi de Türkler için dini, siyasi,
ekonomik ve kültürel başta olmak üzere birçok açıdan önemliydi. Asırlardır
süregelen bu tarihi şehrin nasıl Türk toprağı olduğunu gözden geçirmemiz,
İstanbul gibi bir şehri fetheden Fatih Sultan Mehmet atamızı tanımamız
gerekmektedir.
Türkler, 1071 Malazgirt zaferiyle
Anadolu’ya yerleşmeye başlarken bin yıldır Anadolu’da bulunan Bizans da buna
eşdeğer olarak çökmeye başlamıştı. Art arda gelen toprak kayıpları ve taht
kavgaları Bizans İmparatorluğu’nun sonunu hazırlıyordu. Sırp ve Bulgarların
Balkanlarda Bizans’a karşı yarattığı tehlike Türklerin lehine sonuçlanıyor ve Türkler
Balkanlarda hakimiyet kurmaya başlıyordu. İstanbul’un fethi esnasında bulunan
imparator XI. Konstantinos Dragazes Bizans’ın son imparatoru olacaktı. XI.
Konstantinos İstanbul’un kuşatılmasına karşı Batı’dan yardım istedi ve bunun
üzerine 1452’de İstanbul’a gelen Papa elçisi Ayasofya’da ayin yaptı. Halkın
Katolik mezhebindeki Latinlere karşı nefretini Notaras “Konstantinopolis’te
Latin serpuşu görmektense Türk sarığı görmeyi yeğlerim.” Sözleriyle anlatmıştı.
Halkın bu tutumu iç soruna sebep olsa da İmparator Konstantinos şehrin
surlarını tamir ederek savunmaya hazırlanmaktaydı. Haliç’e zincir geren Bizans,
donanması için de takviyede bulundu. Erzak, mühimmat, asker ve surlar
bakımından güçlendirilen şehir savunmaya hazırdı.
Osmanlı Devleti’ne baktığımızda ise 1421-1451
yılları arasında tahtta bulunan II. Murat 1444’te tahtı kısa süreliğine oğlu
Mehmet’e bırakmıştı. 30 Mart 1432’de Edirne’de doğan Mehmet, İstanbul’u
fethederek devleti imparatorluk haline getirecek o yüce padişahtı. 2 yıl kadar
bir süre tahtta bulunan Mehmet’in henüz 12 yaşında tahta geçişi devleti içeride
ve dışarıda tehlike altında bırakacağından babası II. Murat yeniden tahta
geçmişti. II. Murat’ın 1451’de ölümüyle II. Mehmet tahtın yeni sahibi olmuştu.
Sultan Mehmet’in en büyük hedefi İstanbul’u fethetmekti. Bunun için de
hazırlıklara başlayan II. Mehmet ilk olarak Rumeli Hisarı’nı yaptırmıştı.
Anadolu Hisarı’nın karşısında bulunan bu yapının amacı Bizans’ın deniz
bağlantısını keserek gelebilecek yardımların önüne geçmekti. Sultan Mehmet daha
önceki kuşatmalardaki başarısızlıkları, ortaya çıkabilecek her durumu göz
önünde bulundurarak hazırlık yapmaktaydı ve İstanbul’u fethetmeye kararlıydı. Hazırlıkları
tamamlanan Türk ordusu Mart 1453’te Fatih Sultan Mehmet Han komutasında
Edirne’den İstanbul’a yürüdü. Padişah ilk olarak Bizans’a elçi göndererek kan
dökülmeden şehrin teslim edilmesini istedi. Ancak Bizans İmparatoru şehri
sonuna kadar savunacağını söyleyerek teslim olmadı. Bunun üzerine İstanbul
önlerine dökülen toplar surların üzerine ateşlendi. Haliç, surları bakımından
zayıf olmasına rağmen zincirle kapalı olmasından dolayı Osmanlı donanmasının
hedefine giremiyordu. Surların iki duvardan oluşması ve hendeklerin bulunması
Bizans’ın lehine güvenliği arttırıyordu. Cenevizliler Bizans’a fazlasıyla
destek gönderirken İspanya’dan da kuvvetler gelmişti.
Osmanlı kara ordusu ilk hücumunda, donanma
da Haliç’teki zinciri kırmaya çalışırken ilk başarısızlık boy göstermişti. Bu
deniz muharebesinde düşman askerlerinin okları Türk donanmasının üzerine
yağarken donanma da kaçmaya başlamıştı. Fatih Sultan Mehmet’in bunu görüp
öfkelenmesiyle verdiği emir üzerine yeniden muharebe başladı. Hem karadaki hem
de denizdeki bu başarısızlık Türk ordusunu psikolojik olarak olumsuz
etkilemişti. Artık donanmanın Haliç’e girmesinin şart olduğuna karar verilince
de gemileri karadan yürütmek için hazırlıklara başlandı. Gemilerin altına
ağaçlardan kazıklar hazırlanıp çeşitli yağlarla da yağlandıktan sonra onlarca
gemi artık denize inmeye hazırdı.
Bir gece içerisinde Türk gemilerinin
Haliç’e girmesi düşmanı şaşırmıştı ve bundan sonra yoğun bir top ateşine maruz
kalıyorlardı. Savaş bu denli çetin ilerlerken Padişah son hücumdan önce yeniden
imparatora barış elçisi gönderdi. Fatih’in şehri teslim et uyarısına rağmen
imparator vergi verebileceğini iletiyordu. Bu teklif üzerine Fatih Sultan
Mehmet o meşhur sözünü söylemişti: “Buradan gitmem mümkün değildir. Ya ben
şehri zapt ederim yahut şehir beni ölü veya diri olarak zapt eder.”
29 Mayıs günü artık son hücum
gerçekleşiyordu. Surları delip şehre giren Türk ordusunun karşısında artık daha
fazla dayanamayan Bizans kuvvetleri kaçmaya başlıyordu. 54 günün sonunda Konstantinopolis
artık “İstanbul” olmuştu.
İstanbul’un fethi yalnızca Bizans’ı değil,
tüm dünyayı sarsmıştı. Oldukça güçlü yankı uyandıran bu olay, dünya tarihine de
damga vurarak çağ atlatmıştı. Tüm bunlar, henüz 21 yaşında dünyaya kafa tutan
bir Türk gencinin eseriydi. Tüm bunlar Fatih’in yüceliğini gösteren en büyük
delildi. Fatih Sultan Mehmet gücünü "İmparatoruna söyle, benim kudretimin
ulaştığı yere onların hayalleri bile ulaşamaz!" sözleriyle anlatırken
İstanbul’u fethederek de bunu tüm dünyaya göstermiş oldu. Peki kimdi bu yüce
kahraman?
Hüma Hatun’la II. Murat’ın dördüncü oğlu
olarak dünyaya gelmişti II. Mehmet. Gerek medrese hocaları gerekse de Batılı
hocalardan ders alan Fatih, oldukça zeki, donanımlı ve kültürlüydü. Bilime önem
verir, okumayı da severdi. Felsefi, tarihi, dini kitaplar okurdu. Türkçe’nin
yanında Arapça, Farsça, Yunanca, Latince ve Sırpça gibi değişik dilleri de
biliyordu. İki yıllık kısa bir taht döneminin ardından 1481’e kadar 30 yıl daha
tahtta bulunmuştu. Padişahlığı döneminde 25 sefere çıkan Fatih’in fetihleri
İstanbul’la sınırlı kalmadı elbette. Sırbistan, Mora, Midilli, Amasra gibi
birçok yeri fethederken Trabzon Rum İmparatorluğu, Candaroğulları ve
İsfendiyaroğulları gibi beyliklerin de varlığına son verdi. İstanbul’u fethettiği
sırada ve sonrasında diğer dinlerdeki insanlara daima hoşgörü ile yaklaşmıştı.
Fatih Sultan Mehmet, son derece başarılı askeri ve siyasi kişiliğinin yanında,
üstün bir mühendislik bilgisine de sahipti. Çağ açıp çağ kapatan bu yüce
komutanın buraya alınamayacak sayısız başarısı vardır. Kendisine Türk milleti için
yaptıklarından dolayı sonsuz minnetlerimizi sunarken bu yüce atamızı rahmetle
anıyoruz. Ruhu şad, durağı uçmağ olsun.
“Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük
işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.”
| Mustafa Kemal ATATÜRK
Beyzanur
Doğan
Yorumlar
Yorum Gönder